Feminizm, Aktivizm ve Sanatı, Sloganlar ve İmgelerle Birlikte Düşünmek
Toplumsal hareketler, akılda kalıcı olması için taleplerini kısa ve net bir şekilde dile getirirken sloganlara ihtiyaç duyar. Kadın hareketinin uzun tarihinde de sloganların yeri büyüktür. Feminist sloganlar kadınların ortak çıkarlarına bir çağrı; taleplerini ve yaşadıkları sorunları dile getiren, mücadele azmini yükselten, kadınları birbirine bağlayan ortak deneyime işaret eden, dayanışmaya çağıran kelime öbekleridir. 20 yüzyıl başında, Büyük Britanya’da kadınlara oy hakkı verilmesi için mücadele eden ve kampanyalar düzenleyen Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’nin (Women’s Social and Political Union-WSPU) ana sloganı “Söz değil eylem”dir (Deeds not words); kadınlar hak mücadeleleri için artık sokaklara çıkıp eylemde bulunacaktır. Dönemin diğer bir sloganı kadınların temel talebini dile getiren “Kadınlar için oy”dur (Votes for women). 1960’ların sonu ve 1970’lerde yükselen radikal feminizmin “Özel olan politiktir” (The personal is the political) sloganı patriarka eleştirisi için son derece önemlidir.1 Sloganlar kadın+’ları geçmişten bugüne sokak eylemlerinde, günümüzde ise buna ek olarak dijital aktivizmde bir araya getirmek açısından önemli bir yere sahip. Bununla birlikte kimi sloganlar ya da eylem biçimleri ulusal sınırları aşıp dünyanın pek çok bölgesinden kadın+’ları bir araya getirirken kimileri belirli toplumlardaki özgün taleplerle ilişkili olarak şekillenebilir ve sokaklardan yükselen sözler kültüre özgü olabilir. Yaygın olarak bilinen “Kadınlar vardır” sloganıyla birlikte, örneğin 17 Mayıs 1987’deki Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü’nde en vurucu sloganlardan biri “Dayağın çıktığı cenneti istemiyoruz”du. Bugün de Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından hep birlikte haykırmaya başladık: “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı koymanın önemli araçlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan bu slogan, sadece döviz ve pankartlarla sınırlı kalmadı; tişörtlere basıldı, daha da önemlisi çevrimiçi ortama taşındı, dijital feminist aktivizmin bir parçası olarak profil resmi çerçevesi yapıldı, hashtag hareketinde kullanılarak sloganların ne kadar güçlü ve harekete geçirici bir iletişim aracı olduğunu kanıtladı.2
Kamusal alandan dışlanan ya da belirli sınırlar içine hapsedilerek hareket alanı kısıtlanan ve kentsel alanlarda genellikle tehdit altında hisseden kadın+’lar, kenti sahiplenmek ve kendine ait kılmak için de sloganları kullanırlar. Kadın+’lar, kentin yüzeylerine yazdıkları mizahi, ironik ve provakatif sloganlarla ataerkil düzeneğe baş kaldırırken, bu sloganlar sokaktan geçip giden insanların gündelik hayat akışlarını kesintiye uğratma potansiyeline de sahiptir. Duvarlara yazılan sloganlar, bu sloganları da içeren şablonlar, etiketler aktivist sokak sanatının bir parçasıdır. Sadece bunlar değil, protesto eylemlerindeki her türlü yaratıcı strateji, estetik bir duyum yaratır. Burada sanatsal ifade biçimlerinin eylemlere tercümesinden ya da feminist politikanın sanat alanındaki ifadesinden ziyade bizzat eylemin kendisinin estetik niteliği ön plandadır. Terry Eagleton’ı3 izleyerek estetiği sanata değil, “bütün insani algı ve duyum alanına” işaret eden ve doğrudan bedenle ilişkili, bedenin başkaldırı potansiyelini öne çıkaran bir terim olarak ele aldığımızda feminist eylemlerin estetik niteliği daha anlaşılır olacaktır. Feminist politikanın hak mücadelesinde kullandığı yaratıcı stratejiler repertuvarı oldukça geniştir. Geleneksel protesto biçimlerini yaratıcı etkinlikle bütünleştiren feminist gösterilerde müzik, dans ve her türlü bedensel performans, dövizler, rozetler, pankartlar ve bunlara yazılan sloganlar estetik ve politikanın kesişimini ortaya koyar ve aynı zamanda sanat ve aktivizm arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır. Öte yandan bu eylemler, gerek öncesinde sloganların bezler üzerine yazılıp işlenmesi gibi kolektif ve dayanışma temelli pratikleri gerektiren ön hazırlıklarıyla, gerekse eylem sırasında isyankar bedenlerin yan yana gelmesiyle kolektif bir beden oluşturur ve yeni politik imkanlara açılımlar sağlayan bir estetik deneyim yaratır.4 Feminist eylem pratiklerinde açığa çıkan bu estetik deneyim aynı zamanda mizahı, ironiyi, coşkuyu, oyunu ve elbette politik dönüşüm imkanını içinde barındıran karnavalesk bir niteliğe sahiptir.5
Dolayısıyla, feminizm, aktivizm ve sanat üzerine düşünürken bunlar arasında çok yönlü ve olumlu anlamda karmaşık bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Bunu, bu kısa yazının sınırları içinde tüm yönleriyle ele almak elbette mümkün değil. Ancak kimi örnekler bu ilişkiyi anlamamız açısından önem taşıyor. Örneğin Ankara’da feminist kadınlar, kadınları anne olarak kutsayan “cennet annelerin ayakları altındadır” cümlesini kendilerine mal ederek 1988 yılında düzenledikleri eylemin sloganı haline getirdiler: "Ayaklarımın altında cenneti değil, dünyayı istiyorum." Bu slogan yıllar sonra, 2009 yılında Beral Madra’nın küratörlüğünde gerçekleşen bir serginin başlığı haline geldi. Bu örnek, feminist aktivizm ile sanat arasındaki ilişkide, kuşaklararası diyaloğun önemini göstermesi açısından da değerli. Feminist hareketin sesini sanatsal üretim yoluyla duyulur kılmayı amaçlayan “Konuşma Zamanı: Kenti Kadın+’ların Sözü ve Sanatıyla Donatmak” projesi de sanat ve feminist politikanın aktivizm ile kesiştiği bir alan yaratıyor. Geleneksel anlamda sloganların kendisi sanat olarak üretilmese de bu projede sloganlar feminist sanat aktivizminin bir parçası haline geliyor. Bu proje aynı zamanda, yaptığı açık duyuru ile herkesi üretimde bulunmaya çağırması, sanatçılar arasında diyalog tesis etmesi ve işbirliğine dayalı bir üretim sürecini teşvik etmesi bakımından da önem taşıyor. Öte yandan proje, 1970’lerden beri feminist sanatçıların yaratıcı aktivist stratejilerinden biri olan billboard aktivizmini kullanarak, ürünleri galeri ve müzelerden bağımsızlaştırıp toplumsal alana taşıyor ve bu alandaki dönüşüm talebini güçlü bir biçimde dile getirebiliyor. Hakim görsel kültürde, eleştirinin önünü tıkayan, anestezik etkiye sahip kadın temsilinin ana mecralarından biri olan billboardlar, bu kez feminist sloganların yaratıcı imgelerle yan yana gelerek oluşturduğu estetik duyumun mecrasına dönüşüyor. Feminist kampanyalarda, protesto gösterilerinde, sosyal medyada, kentin duvarlarında karşılaştığımız; feminist mücadelenin önemli bir iletişim aracı olan sloganlar, bu kez gündelik karşılaşmaların yüzeyi olan billboardlarda, resimden fotoğrafa, kolajdan heykele pek çok farklı forma bürünmüş olarak çıkıyor karşımıza. “Asla yalnız yürümeyeceksin”, “Kadın dayanışması yaşatır” gibi dayanışmaya vurgu yapan, güçlendirici sloganların; “Dik duran kadınlara hepinizi alıştıracağız” gibi meydan okuyan sloganların ya da “6284 sayılı kanunu uygula!” gibi talep dile getiren sloganların yanında “Tabuları yıkarım, bulaşıklara karışmam”, “Beyaz atlı prens, boşuna gelme”, “Ev işlerini Marslılar yapsın”, “On ikiden sonra büyü bozulmaz”, “Nerdesin aşkım, burdayım aşkım” gibi oyuncu, temellüğe ve söz oyunlarına dayalı sloganlar feminist hareketin karnavalesk estetiğini gözler önüne seriyor. Gerek sloganlar gerekse imgeler direnişe, güçlenmeye, kutlamaya, dayanışmaya, başkaldırıya yaptığı vurguyla nihayetinde politik dönüşüme dair çağrıyı ve umudu yükseltiyor.
1 Bu sloganlar farklı ve kimi zaman birbiriyle çatışan feminist yaklaşımları yansıtabilir. Örneğin Valeria Bryson “kadınlar için oy” sloganının “birkaç farklı siyasal perspektifi gizleyen, aldatıcı ve basit bir slogan” olduğunu söyler; “özel olan politiktir” sloganı ise kadınların yaşamlarının her yönüyle ilgili olarak “kızkardeşlerine” karşı sorumluluk taşımaları gerektiğine ilişkin bir yan anlama sahip olduğu ya da kadınların kişisel sorunları çözmeden dünyayı değiştirme gücüne sahip olamayacaklarına ilişkin bir ima barındırdığı için eleştirilmiştir. Valeria Bryson (2019) Feminist Politika Teorisi. Çev., Aylin Gülaşık. Ankara: Phoenix. s. 129, 278
2 Hashtag aktivizmi bağlamında, uluslararası etkiye sahip olan, toplumsal cinsiyet ve ırk odaklı hashtaglere ilişkin detaylı bir analiz için bkz. Sarah J. Jackson, Moya Mailey ve Brooke Foucault Welles (2020) #HashtagActivism: Networks of Race and Gender Justice. Cambridge: MIT Press.
3 Terry Eagleton (2010) Estetiğin İdeolojisi. Çev., Bülent Gözkan vd. İstanbul: Doruk Yayımcılık. s. 31, 52
4 Toplumsal hareketler, estetik ve politika ile ilgili ayrıntılı bir analiz için bkz. Aylin Kuryel ve Begüm Özden Fırat (2015) Küresel Ayaklanmalar Çağında Direniş ve Estetik. İstanbul: İletişim Yayınları.
5 Sanat ve aktivizm arasındaki ilişkiyi karnaval estetiği bağlamında ele alan detaylı bir analiz için bkz. Tijen Tunalı (2018) “The Art of Resistance: Carnival Aesthetics and the Gezi Street Protests.” ASAP/Journal, 3(2): 377-400.
Yazar: Tuğba Taş
Lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde tamamladı. Halen aynı fakültede öğretim üyesi olarak çalışıyor. Akademik ilgi alanları arasında görsel kültür, fotoğraf teorisi ve tarihi, feminist teori yer alıyor. Toplumsal cinsiyet ve görsel kültür, feminist ve queer sanat pratikleri, sokak sanatı, acı imgeleri hakkında çalışmaları bulunuyor.